4. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 31-32-33-34 ÖZGÜN Yayınları

4. Sınıf Türkçe Kitabı Kaşağı Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları Sayfa 31, 32, 33, 34


4. Sınıf Türkçe Kitabı Kaşağı Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları


4. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 31-32-33-34


KAŞAĞI

Annem İstanbul’a gittiği için benden bir yaş küçük olan kardeşim Hasan’la artık Dadaruh’un yanından hiç ayrılmıyorduk. Bu, babamın seyisi, yaşlı bir adamdı. Sabahleyin erkenden ahıra koşuyorduk.

En sevdiğimiz şey atlardı. Dadaruh’la birlikte onları suya götürmek, sırtlarına binmek, ne doyulmaz bir zevkti. (…) Hele tımar… Bu, en zevkli şeydi. Dadaruh eline kaşağıyı alıp tıpkı bir saat gibi “Tıkı tık, tıkı tık!” işe başladı mı yerimde duramaz, “Ben de yapacağım!” diye tuttururdum. O zaman Dadaruh, beni Tosun’un sırtına koyar, elime kaşağıyı verir, “Haydi yap!” derdi. Bu demir aleti hayvanın üstüne sürter ama o ahenkli tıkırtıyı çıkaramazdım. (…)

At, ahır işlerinde yalnız tımarı beceremiyordum. (…) Oysa en keyifli, en eğlenceli şey buydu. Sanki kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun’un hoşuna gidiyordu. Kulaklarını kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam tımar biteceğine yakın Tosun huysuzlanır, o zaman Dadaruh, “Höttt!” diye seslenir, öteki atları tımara başlardı.


“4. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 31-32-33-34 ÖZGÜN Yayınları”

4. Sınıf Türkçe ÖZGÜN Yayınları Ders Kitabı Sayfa 32 Cevapları


Bir gün Hasan’la Dadaruh dere kıyısına inmişlerdi. İçimde tımar etme hırsı uyandı. Kaşağıyı aradım, bulamadım. Dadaruh’un penceresiz, küçük bir odası vardı. Buraya girdim. Rafları aradım, eyerlerin arasına falan baktım: Yok, yok!

Yatağın altında yeşil tahtadan bir sandık duruyordu. Onu açtım. Az daha sevincimden haykıracaktım. Annemin bir hafta önce İstanbul’dan gönderdiği hediyeler içinden çıkan kaşağı pırıl pırıl parlıyordu. Hemen kaptım, Tosun’un yanına koştum. Karnına sürtmek istedim. Rahat durmuyordu. “Galiba acıtıyor.” dedim. Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine baktım. Çok keskin, çok sivriydi. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başladım. Dişleri bozulunca yeniden denedim. Yine atların hiçbiri durmuyordu. Kızdım, öfkemi sanki kaşağıdan çıkarmak istedim. (…) Yerden kaldırabileceğim ağır bir taş bularak kaşağının üstüne hızlı hızlı indirmeye başladım. İstanbul’dan gelen, belki de Dadaruh’un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezdim, parçaladım. Sonra yalağın içine attım.

Babam her sabah mutlaka ahıra uğrar, öte beriye bakardı. Ben o gün yine ahırda yalnızdım. Hasan, evde hizmetçimiz Pervin’le kalmıştı. Babam çeşmeye bakarken yalağın içinde kırılmış kaşağıyı gördü, Dadaruh’a haykırdı: “Gel buraya!” (…)

Dadaruh şaşırdı. Kırılmış kaşağı ortaya çıkınca babam, bunu kimin yaptığını sordu. Dadaruh “Bilmiyorum.” dedi.

Babamın gözleri bana döndü, daha bir şey sormadan:
“Hasan…” dedim.
“Hasan mı?”
“Evet, dün Dadaruh uyurken odaya girdi, sandıktan aldı; sonra yalağın taşında ezdi.”
“Niye Dadaruh’a haber vermedin?”
“Uyuyordu.”
“Çağır şunu bakayım.”


4. Sınıf Türkçe ÖZGÜN Yayınları Ders Kitabı Sayfa 33 Cevapları


Çitin kapısından geçtim, gölgeli yoldan eve doğru koştum, Hasan’ı çağırdım. Zavallının bir şeyden haberi yoktu. Koşarak arkamdan geldi. Babam pek sertti. Bir bakışından ödümüz kopardı. Hasan’a,

“Bu kaşağıyı niye kırdın?” dedi.
Hasan, Dadaruh’un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktı. Sonra,
“Ben kırmadım.” dedi.
“Yalan söyleme diyorum!”
“Ben kırmadım.”
Babam yeniden,
“Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok kötüdür…” dedi. Hasan direndi. Babam daha çok kızdı. (…) “Utanmaz yalancı!” dedi. (…) Sonra Dadaruh’a “Götür bunu eve, sakın bir daha ahıra sokma. Hep Pervin’le otursun!” diye haykırdı. (…)

Artık ahırda hep yalnız oynuyordum. Babam, onu annem geldikten sonra da bağışlamadı. Her fırsatta, “O yalancı…” derdi. (…) Zavallı anneciğim, benim iftira atabileceğime hiç olasılık vermiyordu. Ertesi yıl, annem yazın yine İstanbul’a gitti. Biz yalnız kaldık. Hasan’a hâlâ ahır yasaktı. Geceleri yatakta, atların ne yaptığını, tayların büyüyüp büyümediğini bana sorardı. Bir gün, birdenbire hastalandı. Kasabaya at gönderildi. Doktor geldi, “Kuşpalazı.” dedi. Çiftlikteki köylü kadınlar eve üşüştüler. (…) Babam, yatağının dibinden hiç ayrılmıyordu. Dadaruh çok durgundu. Pervin, hüngür hüngür ağlıyordu. “Niye ağlıyorsun?” diye sordum.


4. Sınıf Türkçe ÖZGÜN Yayınları Ders Kitabı Sayfa 34 Cevapları


“Kardeşin hasta.”
“İyi olacak.” dedim.
“İyi olmayacak.”
“Ya ne olacak?”
“Kardeşin ölecek…” dedi.
“Ölecek mi?”
Ben de ağlamaya başladım. (…)

O gece hiç uyuyamadım. (…) Hasan’ın hayali gözümün önüne geliyor, “İftiracı! İftiracı!” diyerek karşımda ağlıyordu. Pervin’i uyandırdım.

“Ben Hasan’ın yanına gideceğim.” dedim.
“Niçin?”
“Babama bir şey söyleyeceğim.”
“Ne söyleyeceksin?”
“Kaşağıyı ben kırmıştım, onu söyleyeceğim.”
“Hangi kaşağıyı?”
“Geçen seneki… Hani babamın Hasan’a darıldığı…”
Sözümü tamamlayamadım. (…) Ağlaya ağlaya Pervin’e anlattım. “Şimdi
babama söylersem Hasan da duyacak, belki beni bağışlayacak.” dedim.
“Yarın söylersin…” dedi.
“Hayır, şimdi gideceğim!”
“Şimdi baban uyuyor, yarın sabah söylersin. Hasan da uyuyor. Onu öpersin,
ağlarsın; seni bağışlar.”
“Pekiyi!”
“Haydi, şimdi uyu.”
Sabaha kadar yine gözlerimi kapatamadım. Hava henüz ağarırken Pervin’i uyandırdım. Kalktık. Ben içimdeki (…) sıkıntıyı boşaltmak için acele ediyordum. Ne yazık ki, zavallı masum kardeşim o gece ölmüştü.

Ömer SEYFETTİN Kaşağı (Kısaltılmıştır.)



 

Our Score