8. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 255-256-257-258 Ferman Yayıncılık

8. Sınıf Türkçe Kitabı Bir Kış Öyküsü Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları Sayfa 255, 256, 257, 258


8. Sınıf Türkçe Kitabı Bir Kış Öyküsü Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları


8. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 255-256-257-258


Bir Kış Öyküsü

Uzun bir kışı, yeni geride bıraktık. Birçok yerde ağaçlar daha çiçek açmaya başlamadı bile. Ama artık çok sürmez; yakında güneş, göz kamaştıran bir süs gibi durmayı bırakıp ısıtmaya başlar yeryüzünü. Bahar gibisi yok. Toprak canlanır, ağaçlar yapraklarını giyinir, kuşlar şarkılarını bıraktıkları yerden sürdürür, ortalık erken aydınlanıp geç kararmaya başlar. Bahar, çok güzeldir gerçekten.

Yine de ben bugün size bir kış öyküsü anlatacağım. Belki anımsayacaksınız. Geçtiğimiz kışın ortasında da bir yaz öyküsü anlatmıştım. Bunları terslik olsun diye yapmıyorum. İnanın aklımdaki kış öyküsünü anlatmak için gelecek kışı beklemeyeceğim. Sözünü ettiğim öykünün geçtiği gün, hava çok soğuktu. Yalnız dışarısı değil, çoğu evlerin içi de soğuktu. Yakıtsızlıktan kaloriferler ısıtmıyor, odun ve kömür bulmak çok güçleştiği için sobalar yanmıyordu. Bir gün önce yağan kar yollarda donmuştu ve bunun üstüne yeniden ince taneli bir kar yağıyordu. İnsanlar üşümemek için gidecekleri yere bir an önce ulaşmak istiyorlardı ama düşmekten korktuklarından yavaş yavaş yürüyorlardı.

Kış öyküleri hüzünlü olur genellikle. Çünkü kışın yoksulların işi epeyce zorlaşır. Yazın bir gömlek ve bir pantolonla rahatça gezilebilir ama kışın kaim giyecekler gereklidir. Yazın sebzeler, meyveler bol ve ucuzdur. Oysa kışın kimi zaman ekmek bulmak bile güçleşir. Evet, kış öyküleri hüzünlüdür genellikle. Ama hüzünlü olmayan kış öyküleri de vardır.


8. Sınıf Türkçe Ferman Yayıncılık Ders Kitabı Sayfa 256 Cevapları


Sözünü
ettiğim bu çok soğuk kış gününde adamın biıi, bir duvarın dibinde durmuş kaval satıyordu. Bir yandan kaval çalıyor, ara verdikçe de “Kavallarım var.” diyordu. “Güzel kavallarım var. Her eve gerekli. Herkese gerekli!” Kavalı çok güzel çalıyordu ama benim ilgimi kavalın sesi değil, adamın söyledikleri çekti. Neden her eve, herkese bir kaval gerekli olsun? Bu soğuk havada kim düşünürdü kavalı? Kaval insanın temel gereksinimlerinden biri değil ki! Havasız, susuz, yiyeceksiz yaşayamazsınız ama kırk yıl kavalsız kalsanız yine de yakınmak aklınızdan bile geçmez belki.

Kavalcının sözleri benim gibi başkalarının da ilgisini çekmişti. Kısa sürede adamın çevresinde birçok insan toplandı. Aralarında gençler, yaşlılar, iyi giyimliler, yoksul giyimliler, çocuklar, kadınlar, şişmanlar ve zayıflar vardı. Kimi işine, kimi okuluna, kimi pazara, kimi de evine gidiyordu. Kavalcının söylediklerini duyanlar, durup kulak vermeden edemiyorlardı. Kalabalık gitgide büyüyordu. Yüzlerde gülümsemeler vardı. Dondurucu rüzgârı, ince ince savrulan karı, işini gücünü unutmuştu herkes. Kadınlar, erkekler ve çocuklar, kavalcının söylediklerini dinlerken alaylı bakışlarını gizlemeye gerek bile duymuyorlardı. Çoğu kavalcının -nasıl söymeli- kafasından biraz rahatsız olduğunu düşünüyordu besbelli. Herkes bakıyor, dinliyor ama kimse para verip kaval almaya kalkmıyordu.
“Her eve gerekli bunlar!” diyordu kavalcı. “Herkese gerekli.”
“Bu adam düpedüz deli!” dedi kadının biri. “Herkese kaval gerekliymiş! Amma da gülünç!”
“Gerçekten de öyle.” dedi bir adam. “Sanki her şeyimiz tamam, bir kavalımız eksik!”
“Böyle konuşmayın!” dedi kavalcı, yumuşak bir sesle. “Benim kavallarımın çözemeyeceği sorun yoktur. Çok marifetlidir bu kavallar.”
“Çok marifetliymiş!” diye dudak büktü bir başka adam. “Kaval değil, sihirli değnek sanki! Eğer kavalların böyle marifetliyse çal da şu eksik olan akim tamamlansın.”


8. Sınıf Türkçe Ferman Yayıncılık Ders Kitabı Sayfa 257 Cevapları


Bu sözler üzerine koro gibi bir ağızdan gülmeye başladı kalabalık. Kahkaha atanlar bile vardı. Ne yalan söyleyeyim, ben de güldüm galiba. “Eğer kavalın o kadar marifetliyse çal da şu soğuktan morarmış ellerin ısınsın biraz.” dedi bir kadın. Mantosunun kürklü yakasım iyice kaldırmıştı. Kalabalık yeniden gülmeye hazırlanıyordu ki kavalcı elini havaya kaldırıp herkesi susturdu. Sonra da benim önceden hiç duymadığım güzellikte bir hava çalmaya başladı. Elimde olmadan gözlerimi kapadım. Yemyeşil çayırların ortasındaydım. Ilık bir yel, çobanın gölgesinde oturup kaval çaldığı incir ağacının kokusunu taşıyordu. Sürüden ayrılan kuzulan geri döndüren köpek kocamandı. Renk renk binlerce kelebek, renk renk binlerce çiçeğe konup kalkıyordu.
Kavalcı kavalını dudaklarından çekti. Kalabalık gülmüyordu artık.

“Tuhaf şey doğrusu!” dedi kürklü kadın. “Anlam vermek zor ama bu kavalda bir şeyler var gerçekten. Sanki bir an buradan çok uzaklara gittim.”
“Herkese gerekli bu kavallardan.” dedi kavalcı yumuşak sesiyle.
“Ne demek herkese gerekli?” dedi yeni gelen bir adam; iki yanındaki insanları dirsekleyerek öne doğru ilerlemeye çalışıyordu.
“Kaval karın doyurur mu kardeşim? Müzik mi daha gerekli yoksa ekmek mi?”
Kavalcı kavalını dudaklarına götürüp hafifçe üfledi. Sonra gözlerini yumdu ve üflemeyi sürdürdü. Yumuşacık bir bulut gibiydi çıkan sesler. Onca insanı tüy hafifliğiyle kucakladı. O soğuk kent sokağından uzaklaşıp sıcak bir köy evine geldik hep birlikte. Yağı alınmış köpüklü ayranın tadını, yeşil soğanın kokusunu, tandır ekmeğinin arasına konmuş tuzsuz beyaz peynirin doyuruculuğunu çoğumuz hiç tanımıyorduk. Kimimizse tanıyorduk da anılarımızın çok derinlerinde kalmıştı bütün bunlar.
Kavalcı kavalını dudaklarından çekince güzel bir düşten ansızın koparılmış gibi şöyle bir silkindik hepimiz. Ne söyleyeceğimizi bilemiyorduk.
“Masal gibi!” dedi bir çocuk. “İnanılmaz bir şey bu!”


8. Sınıf Türkçe Ferman Yayıncılık Ders Kitabı Sayfa 258 Cevapları


“Herkese gerekli!” dedi kavalcı. “Her eve gerekli.”
Yaşlı bir adam, duygularına ortak olduğumu bilerek baktı yüzüme. “Bu kavalda olağanüstü bir güç var.” dedi. “Bütün mutsuzluklara çare olduğuna inanası geliyor insanın.” Kavalcı bir kez daha çalmaya başladı kavalını. Bu kez daha istekli, daha canlı, kendi benliğinden bir şeyler koparıp kavalın sesine katmaya çalışarak çalıyordu. Kavalın deliklerinden geçiyordu kavalcı, müzik olup havaya yayılıyordu. İşte o zaman her şeyi gördük. Yeni biçilmiş buğday saplarının kokusunu kokladık. Toprağa düşen ter damlasının bir zeytin dalı olup büyümesini izledik. Suyun döndürdüğü değirmenin ivecenlikten uzak ama yine de düzenli gıcırtısını dinledik. Emek vermenin, emeğin karşılığını almanın güzelliğini yaşadık. Var olanı hakça paylaşmanın mutluğunu içimizde duyduk.
Kavalcı kavalı ağzından çekti. Soğuk bir yel esiyordu. İnce ince savruluyordu kar taneleri. Ve biz, kentin dört yanından gelmiş genç ve yaşlı birçok insan, orada durup kavalcıya baktık.
“Herkese gerekli!” dedi kavalcı. “Her eve gerekli!”
Hepimiz birer tane aldık. Ötekilerin, kavallarıyla neler yaptıklarını bilmiyorum ama ben kendiminkiyle baharı getirmeye çalışıyorum. Bakın çevrenize. Erik ağaçlarının çiçek açtığını görebiliyor musunuz?
Biraz daha yakından bakın ve dinleyin.



 

Our Score