7. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 39-40-41-42-43 Özgün Yayınları
7. Sınıf Türkçe Ders Kitabı Sol Ayağım Okuma Metni Cevapları Sayfa 39, 40, 41, 42, 43
7. Sınıf Türkçe Kitabı Sol Ayağım Okuma Metni Cevapları
7. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 39-40-41-42-43
SOL AYAĞIM
(Doktorlar, beyin felci ile doğan Christy Brown’ın (Kıristi Bıravn) zihinsel engelli olduğunu ve fazla yaşayamayacağını düşünürler. Ancak annesi, ondan umudunu kesmez ve oğlunun çok farklı bir çocuk olduğunu keşfeder. Artık tek gayesi oğlunu mutlu etmektir.)
Annem, bana ayağımla A harfini çizmeyi öğrettikten sonra bütün alfabeyi hemen hemen aynı yolla öğretmeye koyuldu. Kendisine mucizevi bir biçimde sunulan fırsatı değerlendirmeye ve benim, dünyanın geri kalanı ile konuşarak olmuyorsa yazılı olarak iletişim kurmama yardım etmeye karar vermişti.Onun bu işe koyulması ile ilgili hatırladıklarım gayet net. Ev işleri ile çok meşgul olmadığı günlerde, beni ön taraftaki yatak odasına götürür ve bana birbiri ardına harfleri öğretmek için saatlerini harcardı.
Bir parça tebeşir ile her harfi yere yazardı. Sonra bir silgi ile onları silerdi ve bu harfleri bana hafızamdan, ayak parmaklarımın arasında tuttuğum tebeşirle yeniden yazdırırdı. İkimiz için de zor bir işti bu. Genellikle, gelip bir sözcüğü doğru yazıp yazmadığımı görmesi için inlediğimde, o akşam yemeğini hazırlıyor olurdu. Yanlış yazmışsam unlu elleri ile yere diz çöker, bana doğrusunu gösterirdi. Yazmayı öğrendiğim ilk şeyin ad ve soyadımın baş harfleri olduğunu hatırlıyorum: “C.B.”. Gerçi sık sık karıştırır, “B”yi “C”den önce yazardım. Ne zaman biri bana adımı sorsa bir parça tebeşir alıyor ve büyük havayla “C.B.” yazıyordum.
Çok geçmeden yalnızca iki baş harf yerine tam adımı yazmayı öğrendim. Bunu yapmayı başardığımda kendimle büyük gurur duymuştum. Kendimi oldukça önemli hissetmiştim. Artık altı yaşındaydım ve sırf kendi adımı yazmaktan sıkılmıştım. Başka bir şey yapmak istedim, daha büyük bir şey. Ama yapamıyordum çünkü okuyamıyordum. Tek bildiğim Jim’in (Cim) bunu yapabildiğiydi, Tony (Toni) de yapabiliyordu, Mona (Mona) ve Peter (Pitır) da. Sanırım kıskanıyordum.
7. Sınıf Türkçe Özgün Yayınları Ders Kitabı Sayfa 40 Cevapları
Yavaş ve sıkıntılı bir sürecin sonunda annemle alfabenin üzerinden geçtim ve tüm harfleri iyice öğrendim. Yanımda oturup bana ders verdiği zamanlarda dikkatlice dinlemem ve izlemem annemi teşvik ediyordu. Dikkatim nadiren dağılırdı.
Bir kış akşamı büyük ateşin karşısında büyük sandalyede oturduğumuzu hatırlıyorum. Bebek, ocak taşının diğer tarafındaki beşiğinde uyumuştu. Annemle ikimiz loş mutfakta yalnızdık, babam tuğlacıların toplantısındaydı, kardeşlerim sokakta oynuyordu. Annem, Peter’ın okul kitabını eline almış, kötü kalpli üvey anneleri tarafından kuğulara dönüştürülen zavallı çocukları ve dokunduğu her şeyi altına çeviren kralla ilgili küçük hikâyeler okuyordu. Gölgeler odayı karartana ve küçük Eamonn (İmın) uykusunda kımıldanıp ağlayana kadar bana kitap okumaya devam etti. Sonra ayağa kalkıp ışıkları açtı. Sihir bozulmuş ve büyü kaybolmuştu.
Alfabeyi bilmek, savaşı kazanmanın yarısıydı çünkü yakında harfleri bir araya getirip küçük sözcükler oluşturabilecektim. Bir süre sonra sözcükleri nasıl bir araya getirip cümleler oluşturacağımı öğrenmeye başladım. İlerliyordum. Ama kulağa geldiği kadar kolay değildi. Şimdiden annemin benim dışımda ilgilenmesi gereken yedi çocuğu daha vardı. Neyse ki kız kardeşim Lily (Lili) ya da diğerlerinin taktığı isimle Titch (Tiş), ona çok yardım ediyordu. En büyüğümüz Lily, ailenin küçük annesi, siyah bukleleri ve parlayan gözleriyle ufak tefek sıska bir çocuktu. İstediği zaman çok tatlı olabiliyor, küçük bir meleğe dönüşüyordu. Ama kızdırıldığında hiç de melek gibi olmuyordu. Annemin yaşadığı zorluğu herhangi bir yetişkin kadından daha çabuk anlamış ve tepki vermişti. Diğer kardeşlerinin bakımıyla o ilgileniyordu.
Böylece annem, bana daha fazla zaman ayırabiliyordu. Yemekleri yapıyor, küçükleri yıkıyor ve giydiriyor, büyüklerin de her sabah okula gitmeden önce kulaklarının arkasını yıkadıklarından emin oluyordu. Fazlasıyla istekli bir gölge gibi bizi takip ediyordu. Jim veya Tony sık sık mahcup bir hâlde mutfağa girip şiş kulaklar ve mor gözlerle Lily’nin azimli ev hanımlığı hakkında ifade veriyorlardı. Hâlâ anlaşılır bir biçimde konuşamıyordum ama artık ailemin iyi kötü anlayabileceği homurtulu bir dilim vardı.
7. Sınıf Türkçe Özgün Yayınları Ders Kitabı Sayfa 41 Cevapları
Zorlandığımda veya ne demek istediğimi anlamadıklarında yeri işaret ediyor ve sol ayağımla sözcükleri yazıyordum. Yazmak istediğim sözcüklerin harflerini yazamadığımda çok öfkeleniyordum. Bu da homurtularımı daha da anlamsızlaştırıyordu.
Beş yaşındayken pek fazla konuşamama karşın, artık tek başıma doğrulabiliyor ve kemiklerimi kırmadan ya da annemin porselenlerini parçalamadan kalçamın üzerinde sürünerek bir yerden diğerine gidebiliyordum. Ayağıma ayakkabı ya da başka bir şey giymiyordum. Annem küçüklüğümden beri, çıplak ayakla çok bakımsız göründüğümü söyleyerek ayağıma bir şeyler giydirmeye çalışıyordu. Ama ne zaman ayağıma bir şey geçirse hemen çıkarıyordum. Ayağımın örtülmesinden nefret ediyordum. Annem ayağıma çorap ya da ayakkabı giydirdiğinde, normal bir insan elleri arkasına bağlandığında ne hissederse aynı şeyi hissediyordum.
Zaman geçtikçe sol ayağıma daha fazla bağlanmaya başladım. O, temel iletişim aracımdı; ailemin beni anlamasını sağlıyordu. Yavaş yavaş benim için vazgeçilmez oldu. Onunla evdeki diğer kişilerle aramdaki engellerin bazılarını kırmayı öğrendim. Sol ayağım, içinde bulunduğum hapishane kapısının tek anahtarıydı.
Yere bir şeyler yazdığım zaman, annem bana ders verirken yaptığım gibi tükürüp topuğumla sürterek silmeyi, sonra hafızamdan tekrar yazmayı alışkanlık hâline getirmiştim. Ben altı buçuk yaşındayken bir gün doktor, futbol oynarken bileğini burkan kardeşimi görmeye geldi. Aşağıya indiğinde de beni parmaklarımın arasında tuttuğum tebeşirle yazı yazarken gördü. Çok şaşırdı. Anneme benimle ilgili sorular sormaya başladı. Bütün söylenenleri anladığımı kendisine göstermemi istedi ısrarla. Annem beni masanın üstüne oturttu ve doktora benden, kendisi için bir şeyler yazmamı istemesini söyledi. Doktor bir an düşündü sonra çantasından kocaman rapor defterini çıkardı, bana büyük kırmızı bir kalem verdi ve deftere adımı yazmamı istedi.
Kalemi ayak parmaklarımın arasına aldım, defteri kendime doğru çekip hazırlandım ve yavaş yavaş büyük harflerle adımı yazdım. “Harika! Çok şaşırdım, Bayan Brown. Bu gerçekten…” diye söze başladı doktor. Birden durdu. Annem de utanıp kızarmıştı. Çünkü ben biraz tereddüt ettikten sonra sayfaya tükürmüş, ısrarla yazdığım şeyi silmeye çalışıyor, neden kurşun kalemle yazılanların tebeşirle yazılanlar kadar kolay silinmediğini anlayamıyordum.
Doktor, annemin özürlerini gülümsemeyle geçiştirerek başımı okşadı ve harika bir çocuk olduğumu söyledi. Daha sonra beni zaman zaman ziyaret etti ve yıllarca gelişimimi merakla takip etti.
7. Sınıf Türkçe Özgün Yayınları Ders Kitabı Sayfa 42 Cevapları
Bu arada ailem sürekli genişliyordu. Merdivenin basamakları giderek artıyordu. Ben de büyüyordum. Vücudum şekilleniyor ve gitgide büyüyordu, aynı şekilde zihnim de. Annem alfabe aşamasını çoktan geçtiğimi ve onun öğretmenlik güçlerini aşmak üzere olduğumu düşünüyordu. Yüksek sesle bir şeyler okurken oturup annemi dinlemek bana yetmiyordu artık. Peter ve Mona gibi kendi kendime okumak istiyordum. Onlar ne yapıyorsa benim de yapabileceğimi göstermek istiyordum. Dolma kalem kullanmaya hiç alışamadım ama artık tebeşir yerine kurşun kalem kullanıyordum. Bir keresinde birkaç komşumuz merakla izlerken babamın en iyi dolma kalemini kullanarak adımı yazmayı denedim. Ama her yazma deneyişimde kalemin kâğıda yapışmaktan başka bir işe yaramadığını gördüm ve kalemi tiksintiyle attım, annemi utandırdım.
Diğerleri gibi okula gitmemin imkânsız olduğunu bilen annem, bana bu yolda nasıl en iyi şekilde yardımı olabileceğini merak ediyordu. Çünkü zihinsel durumumun normal olduğundan emin olmasına karşın, fiziksel engellerime bir de cahil olmanın getireceği zihinsel engellerin eklenmesinden korkuyordu.
Bu korku aklından hiç çıkmıyordu. Ona işkence ediyordu. Bunun nedeni hem sakat hem cahil bir çocuğa sahip olmanın utancı değildi. O, yalnızca ileriki yaşlarımda yaşayacağım olumsuzlukları düşünüyordu. Her şeyin ötesinde, beni kardeşlerimle mümkün olan her alanda eşit hâle getirmek istiyor, okula gidemeyişimin olumsuz sonuçlarını azaltmak amacıyla elinden geleni yapıyordu. Bunu her gün yapacak zamanı ya da şansı yoktu. Zaten dünya kadar işi vardı; işsizlik, hastalık ve diğer konularla ilgili sıkıntıları atlatmamız için uğraşıyordu. Böyle zamanlarda gülmek onun için zordu, yine de her zaman bir şekilde gülmeyi başarıyordu.
Annem meşgulken kendi kendime çalışıyor, karşılaştığım yeni sözcükleri yazmayı deniyordum. Ateş, resim, köpek, kapı ve sandalye gibi evde etrafımda bulunan nesnelerin adlarını yazıyordum. Bir sözcüğü yazmayı başardığımda kendimle gurur duyuyor, ne kadar iyi bir öğrenci olduğumu göstermek için bunları annemin yanında yazmayı ihmal etmiyordum.
7. Sınıf Türkçe Özgün Yayınları Ders Kitabı Sayfa 43 Cevapları
Bir gün Peter’ın okul kitabında rastladığım yeni bir sözcüğü öğrenmek için kendimi zorluyordum. Sonunda başardım ve ateşin yanındaki sandalyede oturmuş kardeşimi emziren anneme döndüm. Akşam olmuştu, azalan nisan ışığı yere şekiller oluşturarak düşüyor, cilalı maun masanın üzerindeki çatlağı ortaya çıkararak parıldıyordu. Çay henüz hazırlanmamıştı; diğerleri üst katta, okulda öğrendikleri bir oyunu oynuyorlardı. Kanepenin bir köşesine oturmuştum. Peter’ın kitabı önümde, kalem sol ayağımdaydı. O gün, bu sözcüğü tek başıma öğrenemeyeceğimi düşünerek umutsuzluğa kapılıp sık sık annemin oturduğu yere baktım. Ama onu sandalyede yavaşça sallanıp göğsünde tuttuğu bebeği emzirirken görünce kafamı çevirdim. Annemin yardımı olmadan, öyle ya da böyle, bu sözcüğü kendi kendime öğrenmem gerektiğini hissediyordum.
Birkaç dakika sonra annemin sıçramasına, kucağındaki kardeşimin de huzursuzca kıpırdanmasına yol açan bir zafer çığlığı attım. “Ne oldu Chris?” dedi annem. “Bebeği uyandıracaksın.” Ama umursamadım. Kendime özgü tuhaf homurdanmamla, hemen yanıma gelmesini istedim.
— Yeni bir sözcük, değil mi, diye sordu kollarının arasında uyuyan bebekle kanepenin köşesine
doğru gelirken.
Gülümsedim ve kalemi alıp beni bu kadar uzun süre uğraştıran sözcüğü yazdım. Bitirdiğimde onayını almak için yüzüne baktım ve sayfanın kenarına yazdığım sözcüğe sessizce baktığını gördüm. Öyle uzun zaman hareketsiz kaldı ve düşünceli bir biçimde baktı ki sonunda telaşlanıp onu ayağımla dürttüm. Döndü, ellerini omuzlarıma koydu ve gülümsedi. Yazmayı öğrendiğim yeni sözcük “A-N-N-E” idi.
Christy BROWN (Kristi BIRAVN)
Sol Ayağım
çev.: Filiz KAHRAMAN