Anadolu’da Tuzun da Bir Sözü Var Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları (8. Sınıf)
Ortaokul 8. Sınıf Türkçe Kitabı Anadolu’da Tuzun da Bir Sözü Var Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları Sayfa 41, 42, 43
8. Sınıf Türkçe Kitabı Anadolu’da Tuzun da Bir Sözü Var Serbest Okuma Metni Etkinlik Cevapları
8. Sınıf Türkçe Ders Kitabı Sayfa 41, 42, 43 bölümleri, öğrencilerin dil ve anlatım becerilerini geliştirmeye yönelik zengin içerik sunmaktadır. Bu sayfalarda yer alan etkinlikler, öğrencilerin okuma ve anlama yeteneklerini pekiştirirken, farklı edebi metinlerle tanışmalarını sağlar. Aynı zamanda, 8. Sınıf Türkçe Kitabı Hecce Yayıncılık serisi, öğretim programının gerekliliklerine uygun olarak hazırlanmış, öğrencilere kapsamlı bir dil eğitimi sunmaktadır.
Ortaokul 8. Sınıf Türkçe Kitabı Cevapları ile desteklenen bu içerikler, “Anadolu’da Tuzun da Bir Sözü Var” adlı serbest okuma metni etkinlikleriyle pekiştirilmiştir. Bu etkinlikler, öğrencilerin eleştirel düşünme ve yorumlama becerilerini geliştirmelerine yardımcı olurken, kültürel değerleri anlamalarına da katkı sağlar. 8. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 41-42-43 etkinlikleri, öğrencilerin günlük yaşamla bağlantılı kavramlar üzerinde düşünmelerini teşvik eder ve dil becerilerinin güçlenmesine zemin hazırlar.
8. Sınıf Türkçe Kitabı Sayfa 41-42-43
Anadolu’da Tuzun da Bir Sözü Var
İnsanların ekmek gibi su gibi vazgeçemeyeceği günlük ihtiyaçlarından biri de tuzdur. Anadolu’da “Tuzsuz aş, ağrısız baş olmaz ” derler. Yalnız asm tadı tuzu değil, hayatın da tadı tuzu olmalıdır. Anadolu’da evlenme gelenekleri arasında yeni evlilerin yastığının alıma şeker ve tuz koymalarının manası bu olsa gerek. Anadolu insanı konuğuna tatlıdan önce tuzlu ikram eder. Ağız tadı tuzuyla tamamlansın diye.
Tuzu, ilk çağlarda, Türklerin keşfettiğini, dünyaya Türklerin tanıttığını tarih yazar. Söylentilere göre tuzlu bir bölgede keklik avlayan bir avcı, oracıkta çalı çırpı yakarak avını kızartmış, bir budunu kopartıp ağzına atacağı sırada but elinden düşmüş, tuzlara belenmiş. Avcı, budu yerden alarak atmış ağzına. Değişik, hoş bir tat bulmuş avında… Öteki budu koparmış, onu da yemiş ama ilkinin tadı başka. O zaman anlamış tuzun varlığım. O günden sonra tuz, bütün yiyeceklerin yanında yer almış, dünyaya yayılmış.
Hani bir hikâye vardır, anlatırlar. Padişahın biri kızlarını çağırmış:
— Beni nasıl seversiniz, diye sormuş.
Büyük kız:
— Şeker gibi, bal gibi severim, demiş.
Padişah sevinmiş. Ortancası:
— Altın gibi, elmas gibi severim, cevabını vermiş.
Padişah ona da sevinmiş. Küçük kız:
— Tuz gibi severim, deyince Padişah suratını asmış, küçük kızma küsmüş.
8. Sınıf Türkçe Hecce Yayıncılık Ders Kitabı Sayfa 42 Cevapları
Ama ertesi gün, sofrasına getirilen tuzsuz yemeklere el atınca bağırıp çağırmış. Aşçısına:
— Bunlar da yenir mi, diye çıkışmış.
İşte o zaman küçük kız görünmüş:
— Babacığım, ben seni tuz gibi severim dedim, hoşlanmadın. Şimdiyse yemekler tuzsuz diye bağırıp çağırıyorsun. İnsan şekersiz, balsız olabilir. Altını, elması bulunmayabilir. Ama tuzsuz yapabilir mi? demiş.
Padişah da kızından özür dilemiş.
Sırası gelmişken tuz üzerine bir hikâye daha anlatalım da sohbetimizin tadı tuzu gelsin. İran’ın tanınmış bilgin ve şairi Şeyh Sadi Şirazi, Anadolu’ya gelerek Konya’da büyük mütefekkir Mevlâna Celaleddin’i ziyaret etmiş, “Bostan” adlı meşhur eserini sunmuş. Mevlâna eseri okumuş, Şeyh Sadi’ye:
— Tuzsuz olmuş, diyerek fikrini belirtmiş.
Şeyh Sadi’nin bu söze üzüldüğünü anlayan Mevlâna:
— Helva gibi tatlı ve güzel… Helvaya tuz atılmaz, diyerek eseri beğendiğini sözlerine eklemiş.
Helvaya tuz atılır mı, atılmaz mı bunun üzerinde durmayacağız. Ne var ki tuz Anadolu’da ekmek, su gibi kutsal sayılır. Osmanlı ordusundaki bir geleneğe göre “ahde vefa” ve yeminler, tuz, ekmek ve kılıç üzerine yapılırdı. Çoğu zaman halkın mezar ve türbe ziyaretlerinde bir tutam tuz götürmesi, tuzun kutsal sayıldığına bir işarettir. İki kişinin geçmişteki sıkı dostluğuna “ekmek tuz hakkı” denir, bu hak her zaman gözetilirdi. Bir de hikâyesi vardır, ekmek tuz hakkının; isterseniz anlatalım:
8. Sınıf Türkçe Hecce Yayıncılık Ders Kitabı Sayfa 43 Cevapları
Osmanlı Padişahı II. Selim, bir sefer sırasında Konya’dan güneye gitmektedir. Söylentilere göre bugün Karapınar ilçesinin bulunduğu yerdeki ovada çevresi vaha gibi bir pınar vardır. Pınarın başında bir çoban çıkınını açmış, önündeki tuzu ekmeğine katık etmektedir. Padişah, ordusunun önünde atını sürerek pınara gelir, çobana selam verir. Çoban, gelenin kim olduğunu bilmemektedir. Selamını alır, tuz ekmekten ibaret olan sofrasına buyur eder. Padişah, çobanın hatırını kırmaz. Bir lokma ekmek alır, tuza batırır ve yer. Ardından da pınardan buz gibi bir su içer. Ayrılırken:
— Ben padişahım, şu geriden gelen ordu da askerlerim. Seferim vardır. Ekmeğini, tuzunu yedim, helal et, der.
Çoban, karşısındakinin padişah olduğunu anlar anlamaz şöyle bir irkilir, sonra da:
— Padişah olduğunuza göre tuz ekmek hakkının ne demek olduğunu bilirsiniz. Hakkımı helal etmemi isterseniz bir dileğim var, cevabını verir.
Padişah, dileğini sorar. Çoban:
— Önce sağlığınızı dilerim. Sonra da bu pınarın başına bir şehir kur. Camileri, medreseleri, hanları, hamamları, köşkleri olsun. Padişahsın, her şeyi yapabilirsin. Dediğimi yaparsan hakkımı helal ederim, değil ise var git yolun açık olsun…
Tuz ekmek hakkı bu. Padişah şöyle bir düşünür, bu hakkı çiğnemek istemez. Emir verir, Hecce eder. Pınarın başında bir şehir kurulmaya başlanır, tam çobanın istediği gibi bir şehir. Adına “Sultaniye” derler.
Siz bu olaya ister söylenti deyiniz, ister hikâye.
Tuz ve ekmek hakkı…